"WILLIAM SHAKESPEARE - Romeo ve Juliet Kitap İncelemesi"

 



Romeo ve Juliet

Romeo ve Juliet , tarihin en ünlü aşk hikayelerinden biridir. Oyun, başarısını,

William Shakespeare

William Shakespeare'in ustalıklı dilinin yanı sıra, güçlü ve inandırıcı karakterleri, zengin ve ayrıntılı ortamı ve trajik sonuyla da elde etmiştir. Bence,

William Shakespeare

William Shakespeare'in dili, oyunun en büyük güçlerinden biridir. Dil, oyunun zenginliği, duygu yoğunluğu ve karakterlerin zenginliği için gereklidir.

William Shakespeare

William Shakespeare, her karakterin birbirinden farklı bir dil kullanmasını sağlayarak, her bir karakterin kişiliğini ve duygularını daha da derinleştirir. Örneğin, Romeo'nun romantik ve coşkulu dili ile Tybalt'ın agresif ve öfkeli dili birbirinden oldukça farklıdır.

Oyunun karakterleri, özellikle Romeo ve Juliet, oldukça derin ve inandırıcıydı. İki karakter de genç, tutkulu ve özgür ruhlu olmalarına rağmen, aralarındaki çekişmeler ve aileleri arasındaki düşmanlığın üstesinden gelmek için ciddi kararlar vermek zorundaydılar kitapta. Bu kararlar, karakterlerin her hareketini ve kararını yansıtmış olmakla beraber, karakterlerin duygusal zenginliğini daha da arttırmıştı.

Ama tabi ki eleştirilesi yanları da yok değil. Örneğin;

Bazı sahnelerin gereğinden fazla dramatik olduğu düşünebiliyorsunuz aniden. Ayrıca, oyunun sonunda Capulet ve Montague ailelerinin barışmasının, trajik sonun anlamını azalttığını düşünüyorum.

Romeo ve Juliet

Sonuç olarak,

Romeo ve Juliet ,

William Shakespeare

William Shakespeare'in en unutulmaz oyunlarından biridir. Dilinin zenginliği, karakterlerinin derinliği ve trajik sonuyla, yüzyıllardır okurları ve izleyicileri etkilemeyi başarmıştır. Bazı eleştirilecek yanları olsa da, genel olarak oyunun güçlü temaları ve derin karakterleriyle büyük ölçüde benden övgüyü aldı.

"Ebedi Klasik: William Shakespeare'in Yüzyıllar Boyu Süren Etkisi"




WILLIAM SHAKESPEARE


Shakespeare, tiyatronun amacının Hamlet’in sözleriyle “doğaya ayna tutmak” olarak görmüş, insan doğasındaki her türlü duygu ve çatışmayı belleklerde yer edecek sözcük ve imgelerle yansıtmıştır. Yalnız Elizabeth dönemi İngiltere’sinin değil, bütün dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyun yazan olarak değerlendirilir, çeşitli dillere çevrilen ve bugün dünyanın pek çok ülkesinde en sık sahnelenen oyunların yazarı olarak Shakespeare’in eşsiz bir konumu vardır.

Shakespeare Yaşamı

Ticaretle uğraşan babası John Shakespeare kent meclisi üyesi, annei Macy Arden ise toplumun daha üst tabakasından toprak sahibi eski bir ailenin kızıydı. William Shakespeare büyük olasılıkla Stratford’un nitelikli ortaöğrenim kurumunda öğrenim gördü; Latince öğrendi ve bazı klasik yazarların yapıtlarını okudu. Daha sonra ise üniversiteye gitmedi. 1582’de Stratford’dan Anne Hathaway’le evlendi. 1583’te ilk kızı, 1585’te de biri erkek biri kız ikizleri doğdu. Nasıl geçirdiği bilinmeyen 7- 8 yıllık bir aradan sonra 1592’de Londra tiyatro çevrelerinde adı duyulmaya başladı.

Robert Greene gibi Londra’daki üniversiteli yazarların saldırılarına uğradığı bu yıllarda Southampton 3. kontu Henry Wriothesley gibi önemli dostlar da edindi. Veba salgını yüzünden Londra’da tiyatroların kapatıldığı yıllarda yazdığı Venns and Adonis (1592; Venüs ile Adonis) ve The Rape of Lucrece (1594; Lucretia’nın Kaçırılması) adlı yayımlanmış ilk şiirlerini de Southampton’a adadı. 1594’te tiyatrolar yeniden açılınca daha önce oyunculuk yaptığı arılaşılan Chamberlain Topluluğu’na (1603’ten sonra Kralın Oyuncuları) ortak oldu. Meslek yaşamının sonuna değin bu ünlü tppluluk için yazdığı oyunların kazanç getirmesiyle yakından ilgilendi ve sağladığı gelirle hem Londra’da, hem de Stratford’da mülk edindi. Yaklaşık 1610’da Stratford’a dönmekle birlikte Londra’daki ilişkilerini de sürdürdü.

Stratford’da saygın bir taşra beyefendisi, Londra’da ise başına buyruk bir sanatçı Yaşamı sürdüğü anlaşılan Shakespeare, Ingiltere’de yeni düşüncelerin ortaya çıktığı ve eski davranış ve düşünce biçimleriyle etkileşime girdiği bir dönemde ürün verdi. I. Elizabeth hala Tanrı’nın yeryüzündeki vekiliydi; en yüksek soyludan en yoksul halka kadar herkesin yeri de belliydi. Bununla birlikte ortaçağdan kalma bu düzen sorgulanmaya başlamış, Reform hareketi papanın, parlamento da kralın mutlak otoritesine karşı çıkarken toplumsal ve ekonomik düzen yükselen kapitalizmin etkisiyle sarsılmıştı. Eğitimin yaygınlaştığı keşifler sonucunda yeni zenginliklerin ülkeye aktığı, ucuz baskı kitapların çoğaldığı ve İngilizcenin standartlaşarak aygın bir edebiyat dili sayılmaya başladığı bu dönemde insana, inançlara, devletin “kokuşmuşluğu’na, çağın “çığırından çıkmışlığı”na ilişkin kuşkular belirdi. insanların ne yapmaları gerektiğinden çok ne yaptıklanyla ilgilenilmeye başladı. Machiavelli’nin siya et kuranu, Montaigne’nin 1603’te İngilizceye çevrilen Essais’si (Denemeler) İngilizleri etkiledi. Shakespeare özellikle 1603-1606 arasında yazdığı oyunlarıda I. James döneminin huzursuz, güvensiz. kuşkucu ortamını yansıttı.

Elizabeth döneminde Plautus, Terentius ve Seneca’nın Latince oyunlan üniversitelerde okutuluyor, çeviri ve uyarlamaları okullarda oynanıyordu. Bununla birlikte kökeni ortaçağ mucize oyunlarına dayanan güçlü bir yerli tiyatro geleneği de vardı. Chamberlain Topluluğu’nun işlettiği Globe Tiyatrosu’na Püritenler dışında hemen her sınıftan halk geliyor, oyuncular aynca gösterilerini sahnelemek için saraya, üniversitelere, malikanelere çağrılıyordu. Toplu provalara çok az zaman ayrılabildiğinden, Shakespeare’in oyunlarında bütün önemli sahneler iki üç karakter arasında geçiyor ya da kalabalık bir sahnede bütün yükü bir karakter taşıyordu. Tiyatro ve oyuncular kadar izleyiciyi de tanıma fırsatını bulan Shakespeare, oyunlarıda sahne olanaklarının ve oyuncuların kişisel yeteneklerinin yanı sıra izleyicinin tepkilerini de titizlikle değerlendirdi. Bu arada Latin yazar ve şairlerden, Christopher Marlowe’dan, İtalyan commedia dell’ane geleneğinden, folklor öğelerinden Ben Jonson ve çevresinin sarayda yeni geliştirdiği mask oyunlarından etkilendi.

Shakespeare Şiirleri

Shakespeare büyük ustalığını ve zengin düş gücünü ortaya koyduğu Venns and Adonis ile The Rape of Lucrece’i Southampton’ın desteğini kazanmak ve Londra’da üne kavuşmak amacıyla yazmıştı.

The Sonnets’in (Soneler, 2000/Tüm Soneler, 1997) yayımlandığı 1609’da ise artık ünlü bir yazar, varlıklı ve saygın birydi. Çoğunu 30-35 yaşlarında yazdığı sanılan bu 154 sone Elizabeth dönemi sone dizilerinde genellikle görülen bir anlatı düzeni içinde sunulmamıştı. Anlatıdaki kopukluklar ve geri dönüşlere bakılırsa belki özgün sırası bozulmuş ya da belli bir öykünün anlatılması zaten amaçlanmamıştı. Bir bölümü açık seçik, bütün dünyaya seslenirken bazıları anlaşılamayacak kadar kişisel, neredeyse şifre gibiydi. Düş kınklığı, ayrılık, endişe, yabancılaşma, kendini suçlama ve başarısızlık gibi duygular işlenmiş, oyunlarında olduğundan daha sakin, normal insan yaşantısına daha ya.kın bir hava yaratılmıştı. Oyunlardaki tutku fırtınalarının yerini güçlü duyguların denetimli bir sanat formu içinde çözümlenmesi almıştı.

Günümüze değin gizi çözülemeyen, dolayısıyla da tam olarak arılaşılamayan bu soneler gene de Shakespeare’in en çok ilgi gören yapıtları arasında kaldı. İnsan ilişkilerinin en özel yanlarım hiçbir sıkılganlığa kapılmadan inceleyen, insan özlemlerindeki trajediye ve zamanın insana karşı zaferine duyarlı güçlü şiirler olmaları, bunda önemli rol oynadı. Shakespeare’in “The Phoenix and the Turtle” adlı şiiri ise John Marston, George Chapman ve Ben Jonson’ın “şiirsel deneme’ leriyle birlikte Robert Chester’in Loves Martyr’inde (1601) yayımlandı.

Shakespeare Tiyatroları

Shakspeare’in tiyatro oyunlarının ilk toplu baskısı 1623’te yapıldı. “Birinci Folio’ olarak bilinen bu büyük boy baskıda yer alan 36 oyununa 1664 tarihli “Uçüncü Folio” baskısında Pericles de eklendi. Birinci Folio öncesinde bazı oyunları quarto denen küçük kitaplar halinde ayn ayn yayımlanmıştı, ama bunların çoğu birçok yanlış ve eksik içeriyordu. “Kötü quarto” denen bu baskılar oyuncuları rol defterlerinden, kısaltılmış sahne metinlerinden ve basımcıların tiyatroya oyunun metnini elde etmek amacıyla gönderdiği kişilerin notlarıdan derlenmişti. Oyunların yazılış ve ilk sahneleniş tarihleri de kesin olarak bilinmemekle birlikte daha sonra uzmanlar arasında bu konuda çok genel bir görüş birliğine varıldı.

Shakespeare’in ilk oyunlan tarihsel oyun, komedi, intikam trajedisi ve romantik trajedi türlerindendi.

Bunlardan Güller Savaşlar’nı konu alan The Whole Contenti on between the two Famons Honses, Lancaster and Yorke (1589-92; İki Ünlü Aile, Lancaster ve York Arasındaki Bütün Anlaşmazlık) adlı iki bölümlük oyun Birinci Folio’da 2 Henry VI; 3 Henry Vl adıyla ve VI. Henry’nin hükümdarlığının ilk yıllarına ait olaylarını anlatan 1 Henry Vl ile birlikte yayımlandı.

Shakespeare’in en kısa oyunu olan The Comedy of Errors (1592-93; Yanlışlıklar Komedyası, 1943, 1999), Plautu’un Menaechmi’sine (İkizler) dayanıyordu, ama ondan daha karmaşık bir yapıdaydı.

The Two Gentlemen of Verona’nın (1594-1595; Veronalı iki Centilmen, 1944) öyküsü bir lspanyol düzyazı romansından alınmış, öyküye yeni karakterler eklenerek aşkın yanı sıra dostluk teması da büyük ölçüde yüceltilerek işlenmişti.

Genellikle gürültülü bir fars biçiminde sahnelenen The Taming of the Shrew (1593-94; Hırçın Kız, 1934, 1996, Huysuz Kız, 2000) gerçekte bir karakter komedisiydi.

Titus Andronicus (1593-94) ve Love’s Labour’s Lost’u da (1594-95; Aşkın Boşa Giden Emeği) içeren bu ilk dönem oyunlan içindeki en karmaşık yapıtı ise Romeo and Juliet’ti (1594-95; Romeo-Jülyet, 1938/Romeo ile Juliet. 1985, 2000).

İtalyan Matteo Bandello’nun öyküsünden İngiliz şair Arthur Broke’un yazdığı (1562) uzun manzum öyküye dayanan Romeo ile Juliet, alışılmış bir genç aşıklar öyküsü ya da aşk trajedisi değildi. Öyküsünü Verona toplum yaşamı bağlamında, çeşitli izlenim ve yargılarla birlikte sunuyor, aşıkların ölümüyle değil, Capulet ve Montague ailelerinin barışmasıyla sona eriyordu.

Konulanın İngiliz tarihinden alan oyunlarında Shakespeare, büyük ölçüde Raphael Holinshed’in Chronicles’ından (1587; Vakayinameler) ve Edward Hall’un The union of the two noble and illnstre famelies of Lancasrre and York (1548; Soylu ve Parlak Lancaster ve York Ailelerinin Birliği) adlı yapıtından yararlandı.

Kendi içinde öyküsel bütünlüğü olan ilk tarilısel oyunu The Tragedy of King Richard III (1592-93; Kral III. Richard Faciası, 1947/Kral Üçüncü Richard’ın Tragedyası, 1965) cinayet, ihanet ve ikiyüzlülükte kararlı tek bir karakter çevresinde kurulmuştu. 1590’ların ikinci yarısında yazdıklarında da benzer temalar geliştirilmekle birlikte karakterler daha derinlikli hale gelmiş, karşı görüşlere ve çarpıcı karşıtlıklara yer verilmişti. Bu grupta toplanan tarihsel oyunlan The Tragedy of King Richard II (1595 -96; II. Richard, 1992), King John (1596-97), ünlü Sir John Falstaff tiplemesinin yaratıldığı 1 Henry IV ve 2 Henry IV (1597-98; IV. Henry, 1998) ile meslek yaşamının sonlarına rastlayan Henry Vlll’e (1612-13; Vlll. Henry, 1947) değin bu tür yapıtlarıın sonuncusu olarak kalan Henry V’tea (1598-99; V. Henry) oluşuyordu.

İngiliz tarihine ilişkin bu oyunlarından sonra Shakespeare, çok yönlü kişiliğiyle Elizabeth döneminde İngilizleri büyüleyen Julius Caesar üzerine yazmayı seçti. Julius Caesar (1599-1600; Jül Sezar, 1912/Julins Caesar, 1930, 1999) adlı bu oyununda yalnızca üç sahnede görünmesine ve oyun daha yarılanmadan öldürülmesine karşın Caesar bütün oyunu etkiliyordu.

Bir ironi ustası olan Shakespeare bu dramatik yöntemle insan davranışlarını sorguluyor, çeşitli etkileşimleri ve bunların doğurduğu sonuçları ortaya koymayı amaçlıyordu. Altı-yedi yıllık bir aradan sonra Julius Caesar gibi gene Plutarkhos’un yapıtından yararlanarak iki Roma trajedisi daha yazdı. Bunlardan, zengin şiirsel dili özelikle çarpıcı olan Antony and Cleopatra’da (1606-07; Antuvan ile Kleopatra, 1921/Antonins ile Kleopatra,
1944, 1994) sorunları büyüterek ortaya koymakla birlikte, karakterlerin kendilenni açığa vurduğu uzun monologlara yer vermedi; buna karşılık Kleopatra’nın ölüme hazırlandığı son sahneyi büyük bir trajik yoğunlukla tek bir karakter üzerine kurdu.

Monologları daha da azalttığı Coriolanus’taysa (1 607-08; Coriolanus Faciası, 1942/Coriolanus, 1994) ölümünün kaçınılmazlığı karşısında söyleyecek söz bulamayan kahramanın görüldüğü sessiz anları, umutsuzluğun şiddetini ortaya koymak için eşsiz bir ustalıkla kullandı.

Shakespeare’in Romeo ile Juliet’ten sonraki oyunlarının türlerine göre sınıflandırılması içinde büyük komedileri olarak anılan yapıtlarından The Merry Wives of Windsor (1600-01; Windsor’un Şen Kadınları, 1989) dışında hepsi, Illyria, Venedik, Atina gibi adlar taşısa da, düşsel bir ülkede geçiyordu.

Genellikle büyü öğeleri, olay akışını tersine çeviren beklenmedik sahne dışı gelişmeler, mucizevi dönüşümler, cinsiyeti gizlenen karakterler, birbirine tıpatıp benzeyen ikizler üzerine kurulu bu komediler, aşk ve evlilik gibi insan yaşamının daha özel yanlarına ilişkindi.

Komedinin kurgusu içinde birçok öykü iç içe geçmiş, olaylar gelişirken bir grup karakterden bir başkasına geçilerek izleyicinin bunlar arasında bağ kurması ve açıklamalara yönelmesi beklenmişti. İzleyicinin beklentisine uygun biçimde genellikle evlilikle son bulan düşünsel düzeyde bütünlüklü bu komediler, bir dans ya da satranç oyunu gibi zarif ve karmaşıktı. Öte yandan oyunun sonu yaklaşırken varılan genel çözümde bazen önemli karakterler dışta bırakılmış, kural olarak hepsi bir araya getirilen karakterlere katılmamıştı. Bunun en önemli örneği, ayrıntılarının inandıncılığıyla da dikkati çeken The Merchant of Venice’deki (1596-97; Venedik Taciri, 1930, 1999)

Yahudi Shylock’tu. As You Like lt’te (1599-1600; Nasıl Hoşunuza Giderse, 1943/Beğendiğiniz Gibi, 1943) son danstan önce sahneyi terk eden Jaques ve bu büyük komedilerin en acıklısı olan Twelfth Night’taki (1601-02; On İkinci Gece, 1932, 1999) Malvolio ile budala Feste de, dışta kalan karakterlerdi. Yumuşak, ince duyguların keskin nükteli bir dille aktanldığı, çift anlamlılık ve hızlı düşünsel geçişlerin ustalıkla diyalogların içine yerleştirildiği ve zengin imgelerin yaratıldığı bu komedilerde Shakespeare’in en büyük başarısı izleyiciyi oyundaki her yeni gelişmeye ortak etmesiydi. Doğallıktan görünüşteki bütün uzaklaşmaya karşın, şaşırtıcı bir gerçeklik ve inandıncılığa ulaşılmıştı.

A Midsummer Night’s Dream’de (1595-96; Yaz Ortasında Bir Gecelik Rüya, 1936/Bir Yaz Gecesi Rüyası, 1944/Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası, 1998/Bahar Noktası, 1984) periler kralı ve kraliçesi tartışırken Titania’nın konuşması, tam bir kargaşa içindeki dünyayı akla getiriyordu. Much Ado About Nothing’de de (1598-99; Kuru Gürültü, 1944, 1967) diyalogların ardına görünürdekinden çok derin bir sevgi, özlem, cinsellik, huzursuzluk ve mutluluk gizlenmişti.

Shakespeare’in büyüklüğünün en açık göstergesi sayılan dört büyük trajedisinin hem daha önce yazdığı Julius Caesar, hem de sonra yazdığı Antony and Cleopatra ve Coriolarıs’la ortak yanlan vardı. Genellikle öbür olgun trajedileri kadar başarılı bulunmayan Timon of Athens ise (1607-08; Atinalı Timon, 1944, 1999) bir olasılıkla son hali verilmeden bırakılmıştı. Bu dört büyük trajedinin ilki olan Hamlet (1600-01; Hamlet, 1908. 1944, 2000/Hamlet Danimarka Prensi, 1941) özellikle ahlak sorunlarının sunuluşundaki sanatsal denge açısından çok başarılıydı. Sorunlar karşısında ahlak açısından kesinlik değil, belirsizlik vardı. Öç alma teması ise ahlakın yanı sıra duygusal gerekçelerle yüklenmişti.

Edebiyatta efsane haline gelen Hamlet, oyunun çeşitli yerlerinde oyuncu rolünde görülen bir kahramandı. Shakespeare’in bir sonraki büyük trajedisi Othello’dalki (1604-05; Othello, 1931, 1943, 2000) İago da “dürüst adam” rolünü oynamaktan haz duyan kötü karakterdi. Daha önce birçok komedisinde, görünüşe aldanıp mantığı yerine tutkularıyla davranma temasını kullanan Shakespeare, Othello’da bu tür davranışların gülünç değil, acıklı sonuçlar doğurabileceğini gösterdi.

20. yüzyılda bir süre Hamlet’in başarısına rakip olan King Lear (1605-06; Kral Lir, l912/Kral Lear, 1937, 1998) kronolojik bir yapıda sunulmakla birlikte başından beri çılgınlık belirtileri gösteren kralın kişiliğine ağırlık veren, iyilik ve umuttan çok karamsarlığı ve nihilizmi öne çıkaran bir oyundu. Kahramarnn kişiliğindeki zayıf yanların onu kaçınılmaz olarak yok ettiği bu trajedilerin sonuncusu olan Macbeth’in (1605-06; Makbet, 1908/Macbeth, 1931, 1946, 1999) konusu, suçların en büyüğü sayılan kralı öldürmekti. İngilizlerin yüzyıllardır unutamadığı Barut Komplosu’nun hemen ardından yazılan oyunda dehşet verici canice bir hırs, son derece şiirsel bir anlatım ve karı-koca canilerin insan yanlarının vurgulanması yoluyla, farklı bir iyilik-kötülük görüşüne dönüştürülmüştü.

Shakespeare’in Elizabeth’in ölümünden hemen önceki yıllardan başlayarak yazdığı üç “kara” komedisi olan Troilus and Cressida (1601-02; Troilus ile Kressida, 1956, 1986), All’s Well That Ends Well (1602-03; Yeter Ki Sonu iyi Bitsin, 1998) ve Measnre For Measure (1604-05; Ölçüye Ölçü, 1935/Kısasa Kısas, 1976) dönemin artan huzursuzluğunu ve sağlıksız düya görüşünü yarısıtıyordu.

“Romanslar” olarak bilinen son oyunları ise olgunluk döneminin gerçekçiliğinden ayrıldığı ve karşıt öğeleri uzlaştırmaya yöneldiği trajikomik Pericles (1608-09; Pericles, 1992), Cymbeline (1609- 10, 1992), Winter’s Tale (1610-11; Kış Masalı, 1979), The Tempest (1611-12; Fırtına, 1935, 1999) ve Henry VIII oldu. Two Noble Kinsmen (1612-13; İki Soylu Akraba) Henry VIII oyununa da katkıda bulunduğu ileri sürülen John Fletcher’le ortak yapıtı olarak 1634’te yayımlandı.

Değerlendirme

Shakespeare günümüze değin yalnızca İngiliz tiyatrosu için değil, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden birçok oyun yazarı, yönetmen, sahne tasarımcısı, besteci, koreograf için de esin kaynağı oldu.

İngiltere’de pek az oyuncu Shakespeare rollerinde görünmeden ünlenebildi. Çehov Çayka’da (1896; Martı) Hamlet’e gönderme yaparken Brecht Der aufhalrsaıne Anfstieg des Arnıro Ui’de (1941 ; Arturo Ui’nin Yükselişı) Richard III’ün bir parodisini, Max Erisch King John’un bir uyarlamasını, Andre Gide ise Hamlet’in basitleştirilmiş bir çevirisini yaptı. Bernard Shaw Cymbeline’in son perdesini yeniden yazdı; Edward Bond da King Lear’ı, Lear (1971) adlı kendi oyununun çıkış noktası olarak kullandı. Shakespeare’in oyunları Verdi’nin Otello operasına, The Taming of the Shrew’ya dayanan Kiss Me Kate müzikaline, çeşitli Romeo ve Juliet balelerine, birçok sinema ve televizyon yapımına konu oldu. Oysa Shakespeare, pek azı dışında oyunlarının öyküsünü kendi yaratmamıştı. Özgünlüğü büyük ölçüde kullandığı kaynaklardaki tiyatroyla uyumsuz öğeleri ayıklamasından, sözü edilip geçilen tipleri inandırıcı karakterler olarak geliştirmesinden, yeni karakterler yaratmasından kurguyu değiştirerek karşıtlıkları etkili hale getirmesinden, diyaloglarının yoğunluğundan ve geniş felsefi yaklaşımından kaynaklanıyordu.

Oyunlarını hep sahnelenmek için yazmış, bir repertuvar tiyatrosunun profesyonel oyun yazarı olarak edebi ünden çok ticari başarı peşinde koşmuştu. Bununla birlikte Ben Jonson gibi çağdaşları tarafından edebiyatçı olarak da övülmüştü. Gerçekten de sözcük ve imgeleriyle olduğu kadar ses, ritim ve ölçü kullanımıyla, satırlarının vurgusu, düzeni ve lirikliğiyle de sayısız okuru büyülemişti.

Shakespeare büyük bir edebiyatçı, buna karşılık yetersiz eğitim görmüş sıradan bir insandı. Kökeni ve yaşamıyla edebi başarısı arasındaki bu büyük uçurum, bu eşsiz yapıtların gerçekte Francis Bacon, Oxford 17. kontu Edward de Vere ya da Christopher Marlowe gibi başkaları tarafından yazıldığının öne sürülmesine yol açtı. Yaşadığı dönemde ve ölümünü izleyen uzun yıllar boyunca ise bu konuda hiçbir kuşku yoktu. Sonradan bu tür savlarda bulunanların açıklamaları da ortaya yeni sorunlar çıkardı. Gene de Shakespeare’in hiçbir oyununun kendi el yazısıyla günümüze ulaşmamış olması, o günden bu yana İngilizcenin yanı sıra hem oyuncusu ve izleyicisiyle tiyatronun, hem de duygu ve düşünce kalıplarının çok değişmesi onun yaşama tuttuğu aynanın önünde koyulaşan bir bulut yarattı. Bugün Shakespeare araştırmalarından sağlanacak başlıca yarar bu perdeyi kaldırmak olabilir.

Shakespeare’in oyunları Abdullah Cevdet’in 1908’deki ilk çevirilerinden sonra birçok ünlü yazar, çevirmen ve tiyatrocu tarafından Türkçeleştirilmiştir.

 


"Macera ve Romantizmin Usta Kalemi: Alexandre Dumas"

 



ALEXANDRE DUMAS


19. yüzyılın en verimli ve en sevilen Fransız yazarlarından. Hiçbir zaman büyük bir edebiyatçı sayılmamışsa da, önce oyunları, daha sonra da tarihsel romanlarıyla büyük ün kazanmıştır. 

Özellikle, Kardinal Richelieu dönemindeki dört gözü pek kahramanı anlattığı, romans tarzındaki dili Les Trois mousquetaires;

 (1844; Üç Silahşörler1934, 1998) ve Le Comte de Monte-Cristo

   (1845; Monte Kristo Kontu) en tanınmış yapıtlarıdır.

Dumas'nın renkli, açık yürekli, bazen pek inandıncı olmayan bir üslupla kenidi olağanüstü yaşamındaki olayları aktardığı Memoires (1852-54; Anılar) adlı yapıtı romantik dönem Fransız edebiyat yaşamına da ışık tutar.

Dumas'nın babası Thomas-Alexandre Davy de La Pailleterie, La Pailleterie markisi ile Santo Domingolu bir Siyah olan Marie Cessette Dumas nın evlilik dışı çocuğuydu.

Ancien regime (eski rejim) döneminde sıradan bir askerken 1786'da Dumas adını aldı ve daha sonra apoleon ordusunda generalliğe kadar yükseldi. Sonradan, özellikle 1806'da markinin ölümü üzerine ailenin parasal durumu bozuldu. Alexandre Dumas, geçimini sağlamak amacıyla genç yaşta Paris'e gitti. Avukat olmayı düşlüyordu, ama geleceğin Fransa kralı Orleans dükü Louis-Philippe'in hizmetine girdi. Sonra da şansını tiyatroda denemeye karar verdi.

Oyuncu François-Joseph Talma ve sonradan romantik okulun başını çekecek olan genç şairlerle ilişki kurdu. Dumas'nın, günümüz anlayışına göre kaba, fazla gösterişli ve melodramatik bulunan oyunları, 1820'lerin sonu ve 1830'ların başında büyük ilgi görüyordu.

Henri III et sa cour (1829; III.Henri ve Sarayı) adlı oyununda Dumas, Fransız Rönesansı'nın gösterişli bir tablosunu çizidi.

Napoleon Bonaparte (1831) yeni ölen imparatorun efsaneleşmesinde rol oynadı.

Antony'de (1831; Antoni yahut İkmail-i Namus, 1875) ise, zina ve şeref kavramları çağa uygun biçimde yorumlanıyordu.

Dumas oyun yazarken bir yandan da tarihsel romanlarla ilgilenmeye başladı ve başta Auguste Maquet olmak üzere başka sanatçılarla birlikte çalıştı. Bu yapıtlarda, olayların akla ve tarihsel gerçeklere uygun olmasına genellikle özen gösterilmiyor ve kişilerin psikolojisi yeterli biçimde yansıtıyordu.

Dumas'ın temel kaygısı , renkli bir tarihsel fonda, genellikle 16. ve 17. yüzyılda geçen heyecanlı bir öykü yaratmaktı. Dumas başarı kazandıkça kendini pahalı zevklere verdi ve borçlarını ödeyebilmek için daha kısa sürede daha çok yazmaya başladı.

Aynı zamanda gazetecilik yapıp gezi kitapları yazarak da para kazanmaya çalıştı ama başarılı olamadı.

Üç Silahşörler'in Türkçede birçok kısaltılmış baskısı yapıldı. Tam metni ise ilk kez 1972'de üç cilt olarak yayımlandı.

Dumas'nın Türkçede yayımlanan öbür tanınmış yapıtları,

  • Üç Silahşörler'in devamı niteliğindeki Vingt ans apres (1845; Yirmi Yıl Sonra, 2 cilt),
  • Dix ans plus tard ou le vicomte de Bragelonne ( 1848-50; Demir Maske) ve
  • La Tulipe noire(1850; Kara Lale) dır.



Oyunlarından ikisi Mınakyan Tiyatrosu'nda oynandı. Ünlü oyunu Aktör Kean'de Raşil Rıza ve Sadi Tek tiyatrolarında 1926-1944 arasında 8 kez sahnelendi.


Alexandre Dumas Eseleri

  • III. Henri ve Sarayı (1829)
  • Napoléon Bonaparte (1831)
  • Üç Silahşörler (1844)
  • Monte Kristo Kontu (1845)
  • Demir Maske (1848)
  • Siyah Lale (1850)
  • Anılar (1852-54)




"LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY - Savaş ve Barış Kitap İncelemesi"

 




"Savaş ve Barış" benim için gerçek bir edebi şaheserdir. Kitabı okurken bazen sıkılsam da, karakterlerin hayatlarını ve olayları anlatan ayrıntılı anlatımın beni sürüklediğini hissettim. Tolstoy'un yazım tarzı oldukça etkileyiciydi ve karakterlerin duygularını, düşüncelerini ve arzularını betimleyerek onları gerçek insanlar gibi hissettirdi.

Kitapta, savaşın yıkıcı etkileri ve insan doğasının karmaşıklığına dair derinlemesine fikirler vardı. Tolstoy, savaşın yıkıcı doğasını çok iyi anlatarak, savaşın ne kadar korkunç ve acımasız olduğunu bana gösterdi. Aynı zamanda, karakterlerin duygusal karmaşıklığı da etkileyiciydi. Özellikle Pierre'in karakter gelişimi, kitabın en büyük çekiciliği haline geldi. Pierre, savaşın vahşeti karşısında kendi varoluşsal krizlerini yaşarken, okuyucu olarak ben de onunla birlikte bu krizleri zaman zaman hissettim. 😊

Ayrıca bu kitap bence, Rusya aristokrasisinin hayatını anlatarak da çok ilginç bir arka plan sunuyor. Rusya'nın tarihine dair zengin bir içerik sunarken, bir nevi tarihin derslerini de hatırlatarak öğretiyor. Böylece, Rus tarihiyle ilgilenenler için de çok değerli bir kaynak haline gelmiş oluyor. Bir taraftan roman okumuş oluyorsunuz, öbür taraftan ise tarihi öğreniyorsunuz.

"Savaş ve Barış" güçlü bir edebi eserdir. Ama uzun bir serüvendir... sabırlı olmak ve ısrarla okumaları arttırarak okumak gerekmektedir. Eğer kitap okumaya yeni başladıysanız kesinlikle tavsiye etmiyorum. Çünkü belirli bir okuma düzeyine erişmeyenler için sıkıcı olabilir.
Velhasıl, Tolstoy'un yazım tarzı, karakterlerin duygusal karmaşıklığı ve kitabın tarihî içeriği, kitabı gerçek bir klasik haline getirmiş. Bu kitap, her okuyucunun kitaplığındaki yerini alması gereken önemli bir eserdir.!

"Yabancılaşmanın ve Varoluşun Yazarı Franz Kafka"

 

FRANZ KAFKA


Franz Kafka, 20. yüzyılın ve modern Alman edebiyatı'nın önde gelen yazarlarındandır. Yaşamı boyunca pek tanınmayan Kafka, yakın arkadaşı Max Brod’a verdiği vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini rica etmişti. Fakat Max Brod, Kafka’nın Viyana’da ölümünün ardından aksi yönde hareket ederek elindeki eserleri yayımlamaya başladı. Kafka, ölümünden sonra da olsa, dünyaca ünlü bir yazar haline geldi.

Eserlerinden özellikle dilimize Değişim ya da Dönüşüm adıyla çevrilen romanında işlediği konuyla 20. yüzyılın sanayi sonrası Batı toplumunun açmazını ve içine düştüğü yalnızlık ve yabancılaşma sürecini çok iyi gözlemlemiş ve işlemiştir.

Franz Kafka 3 Temmuz 1883’te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag’da dünyaya geldi. O zamanki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka’nın iki erkek kardeşi (Georg ve Heinrich) küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kızkardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyasının organize ettiği Yahudi soykırımında hayatlarını kaybettiler.

Kafka 1889’da Fleischmark’ta Deutsche Knabenschule’ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly, kâhya kadın Marie Werner’dir. O sıralarda Prag’da genel olarak konuşulan dil Çekçe’ydi. Ufak yaşlarda da Bauer ile tanıştı. 1920’lerin başında tanıştığı Milena Jesenska, 20 yıl sonra 1944’de Alman toplama kampında hayatını kaybedecekti, onun üzerinde güçlü bir etki yarattı. 1923’te ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya konsantre olmak için Berlin’e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena’dan şanslıydı Nazi Almanyasına direndi ve 1952’de Londra’da öldü.

1917’de Kafka verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922’de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924’te 41 yaşında yaşama veda etti.

Franz Kafka, hayatı baştan kaybedilmiş bir savaş olarak görse de bıraktığı eserler, onu hayatı yenilgiye uğratan ender insanlardan birisi yapmıştır.

Kafka eserlerinde insanın gizli kalmış korkularını, burjuva yaşamının sahte aile ilişkilerini, bürokrasinin çıldırtan işleyişini gözler önüne serer. Karamsar mizacı eserlerindeki karakterleri çaresizlikle donatmıştır. Nitekim Dava’nın kahramanı Josef K. neyle suçlandığını bir türlü öğrenemeyerek yavaş yavaş karanlığa gömülür. Aynı durum Şato’da kadastro memuru Bay K’da da görülür.

Kayıp’sa diğer eserlerinden ayrılarak iyimser bir tutumla kaleme alınmıştır.

Yine de Kafka, eserlerinde çaresizliği de işlese nikbinliği (iyimserliği) de, Albert Camus’un deyişiyle Korku Çağı yok olana dek güncelliğini koruyacaktır.


Franz Kafka’nın Eserleri

Roman:

  • Dava, (1925)
  • Şato, (1926)
  • Kayıp, (Amerika) (1927)

Hikâye:

  • Değişim, (1915)
  • Bir Savaşın Tasviri
  • Taşrada Düğün Hazırlıkları
  • Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
  • Ceza Sömürgesi (1919)
  • Çin Seddi
  • Bir Akademiye Rapor

Mektuplar:

  • Milena’ya Mektuplar
  • Babaya Mektup

Günlükler:

  • Günlük 1-2
  • Aforizmalar



Tüm Eserleri:

Kafka’nın yaşadığı dönemde yayımlanan eserleri:

1909 – Ein Damenbrevier
1909 – Gespräch mit dem Beter (Dua Eden Adamla Sohbet)
1909 – Gespräch mit dem Betrunkenen (Sarhoşlarla Sohbet)
1909 – Die Aeroplane in Brescia (Brescia’daki Uçaklar)
1912 – Großer Lärm (Büyük Gürültü)
1913 – Betrachtung (Gözlem)
1913 – Das Urteil (Yargı)
1913 – Der Heizer (Ateşçi) Amerika olarak bilinen romanın ilk bölümü
1915 – Die Verwandlung (Dönüşüm)
1915 – Vor dem Gesetz (Yasanın Önünde) Dava adlı romanın bir bölümü
1918 – Der Mord (Cinayet); Kardeş Katili öyküsünün ilk hali (1919)
1918 – Ein Landarzt (Bir Köy Hekimi) 13 öyküden oluşan bir kitap; aralarında On Bir Oğul ve Bir Akademiye Rapor öyküleri de bulunmaktadır
1919 – In der Strafkolonie (Ceza Sömürgesi)
1921 – Der Kübelreiter
1924 – Ein Hungerkünstler (Açlık Sanatçısı)

Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan eserleri:

1904-1905 – Beschreibung eines Kampfes (Bir Savaşın Tasfiri)
1907-1908 – Hochzeitsvorbereitungen auf dem Lande (Taşrada Düğün Hazırlıkları)
1914 – Erinnerungen an die Kaldabahn (Kaldabahn Hatıraları)
1914-1915 – Der Dorfschullehrer (Köy Öğretmeni)
1915 – Blumfeld, ein älterer Junggeselle
1916-1917 – Der Gruftwächter
1916-1917 – Die Brücke (Köprü) Brod’un Başlığı
1917 – Eine Kreuzung
1917 – Der Schlag ans Hoftor (Çiftlik Kapısına Vuruş) Brod’un Başlığı
1917 – Der Jäger Gracchus (Avcı Gracchus) Brod’un Başlığı
1917 – Beim Bau der Chinesischen Mauer (Çin Seddi’nin İnşaasında)
1917 – Eine alltägliche Verwirrung Brod’un Başlığı
1917 – Der Nachbar (Komşu) Brod’un Başlığı
1919 – Brief an den Vater (Babaya Mektup)
1920 – Heimkehr Brod’un Başlığı
1920 – Die Abweisung (Geri Çevrilme)
1920 – Zur Frage der Gesetze (Yasalar Sorunu Üzerine)
1920 – Das Stadtwappen (Kent Arması) Brod’un Başlığı
1920 – Kleine Fabel (Küçük Fabl) Brod’un Başlığı
1920 – Die Truppenaushebung
1922 – Forschungen eines Hundes (Bir Köpeğin Araştırmaları) Brod’un Başlığı
1922 – Das Ehepaar
1922 – Der Aufbruch (Gezinti)
1922 – Gibs auf Brod’un Başlığı
1923-1924 – Der Bau Brod’un Başlığı
1925 – Der Prozess (Dava)
1926 – Das Schloss (Şato)
1927 – Der Verschollene (Amerika) İlk olarak 1912 yılında Kayıp olarak tasarlandı, fakat Brod tarafından Amerika olarak yayımlandı.





"LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY - İnsan Neyle Yaşar? Kitap İncelemesi"



 

Aslında içinde bir çok hikaye bulunan kitapları sevmiyorum ama bu farklıydı... Şöyle ki; Bence
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy, insanın gerçek mutluluğun ne olduğunu ve hayatın anlamını arayışını çok net ele almıştı. Ayrıca kendisinin yaşadığı deneyimleri yansıtmış ve felsefesi hakkında bir hayli ipucu vermişti.
İnsan Neyle Yaşar?
İnsan Neyle Yaşar? , farklı sınıflardan ve yaşam tarzlarından insanların hikayelerini, her karakterin hayatındaki sorunları, sıkıntıları ve çatışmaları, insanın gerçek mutluluğu bulmak için izlediği yolları anlatırken;
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy, karakterlerin maddi zenginliklerinin onları mutlu etmediğini ve gerçek mutluluğun manevi huzurda olduğunu çok güzel işlemişti.
İnsan Neyle Yaşar?
İnsan Neyle Yaşar?,
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy'un en önemli eserlerinden biridir.
Bu romanı okuduğunuzda, hem
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy'un felsefesini daha iyi anlayabilirsiniz hem de hayatlarınızda uygulayabileceğiniz dersler çıkarabilirsiniz.
Kesinlikle okunması gereken, güzel bir kılavuz niteliğinde, ilham dolu bir kitaptı.

"MARK WOLYNN - Seninle Başlamadı Kitap İncelemesi"

Bu kadar karmaşık olan bu konuları gayet basit, samimi, etkileyici, ve sıcak bir dille yazması, Mark Wolynn 'un bilgisi karşısındaki ha...

Bu Ay En Çok Okunanlar