Kitap İncelemeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap İncelemeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

"MARK WOLYNN - Seninle Başlamadı Kitap İncelemesi"



Bu kadar karmaşık olan bu konuları gayet basit, samimi, etkileyici, ve sıcak bir dille yazması,

Mark Wolynn

Mark Wolynn'un bilgisi karşısındaki hayranlığımı artırdı! Peki

Seninle Başlamadı

Seninle Başlamadı kitabı bana ne öğretti veya okuyacak olanlara ne öğretebilir?

1) Aile şablonlarının, nesiller boyunca aktarılan travmaların sonucu olduğunu.

2) Geçmişteki travmaların, günümüzdeki davranışlarımıza yansıdığını.

3) Kendi ailemizin farkına varmamızı.

4) Atalarımızdan gelen yüklerin, duygusal bağlantılarda ve iletişimde eksikliklere yol açtığını.

5) Geçmişteki travmalarımızı anlamaya başladığımız da, kendimizle ve geçmişimizle bağlantı kurmaya başladığımızı.

6) Travma döngüsünü kırmanın, gelecek nesillere aktarımı engellediğini.

7) Çekirdek dilin ne olduğunu (Özellikle bu konu çok ilgimi çekti okurken)

8) Geçmişte yaşanan sorunları halının altına süpürmek yerine, onlarla yüzleşmenin ne kadar önemli bir şey olduğunu. (Taktik falan yok! Yas tutman gerekiyorsa tut. Mutlu olman gerekiyorsa ol. Kendini bastırma ve evreleri atlat)

9) Kişisel gelişimin sorumluluğunu almanın bizi iyileştireceğini.

10) Şefkatli bir iç diyalog geliştirmeyi ve kendimize bu şekilde destek vermeyi.

Seninle Başlamadı

Seninle Başlamadı, sadece aile şablonlarını ve nesilden nesile geçen travmaları anlatmıyor. Onlar hakkında nasıl iz sürebileceğimizi, onları keşfettikten sonra neler yapmamız gerektiğini de anlatıyor.

Mark Wolynn

Mark Wolynn, kitapta ayrıca kendi ailesiyle olan ilişkisini de paylaşıyor. Açıkçası okurken bana son derece naif bir kişisel bağ kurma fırsatı sunduğunu hissettim. Kitaba devam ettikçe, bu benimle kurduğu bağ sayesinde kitaptaki konuları daha yakından anladım ve kendi deneyimlerime uyguladım. Ayrıca sürekli her anlattığı konudan sonra, hastalarını ve onları nasıl tedavi ettiğini, bilimsel örneklendirmelerle anlatması güvenilirlik ve etkileyicilik hissini arttırıyor. Her hastanın farklı hikayesi olmasına rağmen, sürekli ilgi çekici ve akışta tutan yoğunluğuyla duygusal sınırlarınızı tanıyorsunuz. Not: Bazı okuyucular için kitabın yoğunluğu ve derinliği biraz zorlayıcı olabilir. Hatta bazı konular, duygusal olarak ağırlaştırıcı da olabilir. Dolayısıyla, kitabı okurken kendi duygusal sınırlarınızı tanımak ve ihtiyaç duyduğunuzda mola vermek bence çok önemli. Sonuç olarak, -kişisel gelişim kitaplarının birçoğunu gereksiz bulsam da-

Seninle Başlamadı

Seninle Başlamadı, beni inanılmaz derecede etkilemeyi başardı. Aile terapisi, psikoloji, kişisel gelişim konularına ilgi duyan veya duymayan herkes okumalı ve bu kitabı ailesine, yakın çevresine önermeli. Ben gerçekten:

Seninle Başlamadı kitabını çok beğendim!

"JOSE SARAMAGO - Körlük Kitap İncelemesi"



José Saramago

José Saramago'nun "Körlük" adlı romanı, benim için kesinlikle sarsıcı bir distopyanın etkileyici anlatısı gibiydi.


Bu etkileyici eser -ki beni gerçekten etkilemeyi başardı- insan doğasının içindeki karmaşıklığı, toplumsal yapıların eleştirilmesi gerektiğini, ve ahlaki değerlerin çöküşünü kusursuz bir alegori (simgesel bağ) kullanarak işledi bana.

Asıl körlük neydi gerçekten bilmiyorum:

Kitap boyunca görme yetisini kaybetmeyen ve bunu bir müddet diğer herkesten saklayan doktorun karısının yaptığı fedakarlıkları görebiliyor oluşumuz mu?

Okumayanlar için küçük bir not; Okuduğum bu kitapta hiçbir şekilde karakter isimleri verilmemişti. Karakterleri yalnızca yazarın yaptığı betimlemeler ile tanıyoruz. Bu konuda şunu da eklemek isterim ki, 2008 yılında beyaz perdeye taşınan bu eserde, yine karakter adı verilmemiştir. Zaten bir filmi izledikten veya bir kitabı okuduktan sonra her karakteri adıyla hatırlamak mümkün değildir.

Yani aslında, isimler bizim onlara verdiğimiz değer sayesinde bir anlam ifade ederler. Yoksa asıl mühim olan, kişileri nasıl tanıdığımızdır.
Romanın en dikkat çekici yönlerinden biri de,

José Saramago'nun anlatım tarzıydı. José Saramago, noktalama işaretlerini minimum düzeyde kullanırken, uzun cümleler ve paragraflarla, -başta beni korkutsa da- bu teknikle, olayların hızını ve gerilimi artırırken, romanın atmosferine daha yoğun bir şekilde dahil olmamı sağladı.


Okuma deneyimimi zenginleştirdi desem, az şey söylemiş olmam...

Eleştirel açıdan bakıldığında ise:

-Belirli bir okuma deneyimi şart diyebiliriz-

Körlük bazı okuyucular için zorlayıcı olabilir:

Şöyle ki, José Saramago'nun uzun cümleleri ve diyaloglarına alışmak zaman alabilir ve bu durum bazı okuyucuları yavaşlatabilir. Ayrıca, kitabın bazı bölümlerinde yoğun ayrıntılar bulunması, okuyucunun dikkatini dağıtabilir.

Özetle;

Körlük bana göre edebiyat dünyasının (en önemli olmasa da) önemli eserlerinden biridir. Özellikle düşünmeye teşvik eden, rahatsız eden ve unutulmaz deneyim sunan bir başyapıttır.

"JOHN MAXWELL COETZEE - Utanç Kitap İncelemesi"


J. M. Coetzee
J. M. Coetzee'nin ,
Utanç
Utanç kitabı için ırksal ayrımcılığın yanı sıra cinsiyet eşitsizliği, güç dengeleri ve kişisel sorumluluk gibi evrensel konularıyla, Güney Afrika'nın post-apartheid (ırk ayrımı sonrası) dönemindeki sorunları ele almış demek isterdim... Ama maalesef bunu söyleyemem! Çünkü
Utanç
Utanç, aşırı derecede cinsellikten beslenmişti. Cinsellik dediysem elbette bu bir sorun değil, sorun sadece bununla da kalmıyor oluşu. İçinde eşcinsellik, ensest ve pedofili unsurları da barındırması. Açıkçası okuduktan sonra kendi kendime "Şimdi sen bu kitabı okudun ama sana kattığı hiç bir şey olmadı!" dedim. Hikayenin özetiyse şu şekilde; Romanın ana karakteri David Lurie, Cape Town'da bir üniversitede profesördür. David, orta yaşlı bir adam olarak, yalnız bir hayat sürmektedir ve ahlaki açıdan sorgulanabilir ilişkiler kurmaktadır. Ancak, David'in dünyası, bir öğrencisiyle yaşadığı skandal bir ilişki sonucunda altüst olur ve etik değerleriyle yüzleşmek zorunda kalır. "
J. M. Coetzee
J. M. Coetzee ile ne alakası var, romanın karakteri öyle!" diyenler olabilir elbette. Ama unutmayalım ki, roman karakterlerini oluşturan yazardır.

Yani yazarın fikirleridir! Ayrıca bir diğer eleştiri konusuysa, bu kitabın Afrika Edebiyatı olarak tanıtılması. İnanın ne o coğrafyadan bana bir şey hissettirebildi ne de buna yaklaşabildi. Daha çok avrupai (Avrupalılar gibi) tarzda yazılmış, dekore, özenti konulardı. Not: Kadınlarında bir hayli değersizleştirildiğini düşünüyorum. Kitap içinde bununla ilgili çok örnek bölüm geçiyor. Peki hiç mi iyi yanı yoktu bu kitabın? -Sadece anlatım becerisi.. Yani şöyle ki;
J. M. Coetzee
J. M. Coetzee'nin dil ve anlatımı, sade ve çarpıcıydı. Bu da kitabı son derece akıcı bir hale getiriyor. Özetle;
Utanç
Utanç, size bir şey katmayacak, katmamakla birlikte sizden zamanınızı çalacak, çalmakla birlikte bir yazarın bastırılmış duyguları ve rahatsız edici unsurlarına sizi şahit tutacak o kadar.

 

"LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY - Hacı Murat Kitap İncelemesi"



 

"Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir" Açıkçası
Hacı Murat
Hacı Murat, diğer
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy romanlarından biraz daha farklıydı. Kitabın olay örgüsü ve karakterlerin sayısı sınırlıydı. Ancak bu yine de romanın etkisini hiç azaltmadı. Romanın ana karakteri Hacı Murat, Kuzey Kafkasya'da yaşayan bir Çeçen lideridir. Hacı Murat'ın hikayesi, Rus İmparatorluğu'na karşı olan mücadelesini ve sonunda Ruslara karşı koymak için onlarla ittifak yapmaya karar vermesini anlatır.
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy'un zengin atmosfer betimlemeleri, Kafkas dağlarının zorlu ve çekişmeli dünyasını canlı bir şekilde gözlerimin önüne serdi okurken. Romanın sayfaları arasında gezinirken, hem karakterlerin hem de mekanların canlılığını hissettim. "
Hacı Murat
Hacı Murat", sadece bir savaş hikayesi anlatan bir roman değildir.

 

Lev Tolstoy
Lev Tolstoy, olayların ötesine geçerek insanlığın doğasını, savaşın kötülüklerini ve insanların çıkarları uğruna nasıl manipüle edildiğini sorgular. Roman, Rus İmparatorluğu'nun Kafkasya halkları üzerindeki etkisini eleştirirken, aynı zamanda insanların içsel çatışmalarını ve ahlaki sorumluluklarını da irdelemektedir.
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy, savaşın insanlara nasıl acımasızlık ve yıkım getirdiğini, toplumun nasıl çürüdüğünü ve insanların ne pahasına olursa olsun güç arayışından hiç vazgeçmeyeceğini bir kez daha anlamamı sağladı. Sonuç olarak
Hacı Murat
Hacı Murat için bir başyapıt diyemesek de tarihi ve sosyal önemiyle okunması gereken bir kitap olduğunu söyleyebilirim

"FYODOR DOSTOYEVSKİ - Ev Sahibesi Kitap İncelemesi"




En iyi kitapları en büyük yazarlar yazıyorsa. En kötü kitapları da onlar yazmış olmalı!

Ev Sahibesi
Ev Sahibesi, ile alakalı
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski'nin az bilinen efsanesi dediklerine bakmayın sakın.

Kitap gerçekten bir hayli kötüydü! Bu kadar kolay anlatılabilecek bir kaç öyküyü -en son bölümdeki öykü hariç- anlatılabilecek en dolambaçlı yoldan anlatması bir yana.
Her bir bölüm birbirinden son derece uzak, son derece kopuktu.

-Yazıldığı dönemde de zaten büyük eleştiriler almıştı-
Ev Sahibesi
Ev Sahibesi, ne kadar
Karamazov Kardeşler
Karamazov Kardeşler ve
Suç ve Ceza
Suç ve Ceza’nın tohumlarını taşısa da,
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski'nin gençlik eseri olduğu çok belli.
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski,
Ev Sahibesi
Ev Sahibesi'nin karakteri aracılığıyla, toplumun beklentileri ve sınıf ayrımlarının insanlar üzerinde nasıl baskı oluşturduğunu göstermeye çalışmış olsa da; bu konu da başarısız olmuş.
Bunun yerine daha çok, toplumun kabul ettiği roller ve normlar tarafından şekillendirilmiş karakterlerle birlikte, okurken mutsuzluğu artmış bir okuyucu elde edebilmiş sadece… Özetle;

Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski,
Ev Sahibesi
Ev Sahibesi'nin diğer büyük eserleri kadar derinlikli ve çarpıcı bir etki yaratmadı bende. Karakterlerin gelişimi ve hikayenin akışı büyük ölçüde tutarsızlık gösterdi. Yazarın diğer eserlerindeki kadar keskin ve etkileyici bir toplumsal eleştiriye sahip olmaması da dikkat çekiciydi.
Ev Sahibesi
Ev Sahibesi,
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski hayranları için ilginç bir okuma olabilir, ancak daha geniş bir kitleye hitap etmekten uzak bir kitaptır.

"OGAİ MORİ - Yaban Kazı Kitap İncelemesi"



 

“Bir süre sonra o arka sokakta devrim niteliğinde değişimler yaşandı. Bir gece Suezo oradan geçerken işporta tezgâhını duvarın dibindeki yerinde görmedi. Daima sessiz olan evin civarı da o zaman revaçta olan deyimle söylersek, medeniyet gelmişçesine değişmişti.”

"Yaban Kazı" isimli roman, Japonya'da 1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında geçen bir hikayeyi anlatıyor. Roman, O-Tama ve Okada isimli iki ana karakterin etrafında dönüyor. O-Tama, yaşlı ve fakir babasının son dönemlerinde mutlu etmek için zengin bir tüccarın metresi olmayı kabul eden genç bir kadındır. Okada ise, O-Tama'ya aşık olan genç bir adamdır.

Romanın anlatıcısı, Okada'yı "erkek güzeli", "karakterli ve dengeli yaşayan insan" olarak tarif ediyor ve hikayenin başlangıcını, Okada'nın pencerede gördüğü O-Tama ile tanışmasıyla oluşuyor. O-Tama'nın zengin bir tüccarın teklifini kabul ederek metres olmasıyla başlayan hikaye, Japonya'daki kadın-erkek ilişkileri, Batılılaşma, modernleşme ve geleneklerle ilgili gerilimlerin işlendiği bir atmosferde gelişiyor.

Roman, O-Tama'nın babasının iyiliği ve rahatı için aldığı kararın kolay olmadığını ve yaşadığı baskıyı okuyucuya detaylı bir şekilde aktarıyor. Anlatıcı, O-Tama'nın zihinsel durumunu;

 "Başına gelenlere razı olmak, bu genç kadının en sık tecrübe ettiği zihinsel durumdu, ruhunun o kanalı, sık sık yağlanan bir makine gibi pürüzsüz çalışıyordu."

 şeklinde ifade ediyor.

O-Tama, babasının mutluluğunu düşünerek isteksizce adım attığı yeni hayatı ve tercihleri nedeniyle toplum tarafından dışlanmış hissediyor. Dahası, bir metres olduğu adamın işi değil, "eşi gibi" göründüğünün de farkında. Kısacası, çelişkiler ve gerilimler yumağı içinde kalan O-Tama'nın zihnini derinliklerine iten Mori, okuru yalan-gerçek ikileminin ortasına bırakırken, genç kadının içindeki fırtınayı şöyle resmediyor:

"O-Tama, babasını mutlu etmek dışında hiçbir amacı olmadığı için, babasını kesin bir dille reddettiği bir hayatı bırakıp bir metres olmuştu. Ancak, "beyim" dediği adam bir tefeci çıktığında, dünyası karardı. Kalbindeki kederi tek başına yenemeyen O-Tama, hislerini babasıyla paylaşmak istedi, beraber dertleşiriz diye düşündü. Ancak, gölet kıyısındaki babasını ziyaret ettiğinde, onun huzurlu yaşantısına şahit olunca dili varıp bir şey diyemedi. Konuşmak, ihtiyarın içki çanağına bir damla zehir dökmek gibi olacaktı. O-Tama, "Pekâlâ! Acı çeksem de acımı kalbime gömeceğim" diye karar verdi ve bu kararla birlikte, başkalarına bel bağlamaktan başka bir şey bilmeyen genç kadın, ilk kez bağımsızlığın nasıl bir duygu olduğunu hissetti."

O-Tama, "beyi"nden uzaklaştığını düşündüğü dönemde Okada ile tanışıyor. Sıradan bir öğrenci olarak penceresinin önünden geçerken, Okada'nın verdiği selam O-Tama'yı heyecanlandırıyor.

Dışarıdan bakıldığında her şeyi tam gibi görünen O-Tama'nın hayatında, kendisinin pek seçemediği, hissetse de adını koyamadığı eksiklikler var. Okada ile ilk karşılaşması heyecanlı hale getiriyor ve konuşarak içini dökmek ihtiyacına yanıt veren bu genç öğrenci, O-Tama için "derhal almayı arzuladığı bir şeye dönüşüyor."

Yaban Kazı romanında, Japonya'da yaşanan hızlı değişimlere benzer şekilde O-Tama ve Okada arasındaki iletişim ve ilişki de hızla gelişirken, O-Tama'nın zihninde kuşkular uyandığı ancak yüreğinin başka şeyler söylediği anlatılır. O-Tama, güçlü bir kadın olmasına rağmen, resmi olarak herkes
çe dışlanan ama gizliden gizliye de kıskanılan bir metres olmanın acısını öğrenmiş, bu sayede toplumla alay eden bir mizaç geliştirmiştir. Ancak, henüz yüreği katılaşmamıştır ve bir yurt talebesi olan Okada'ya yaklaşmaktan korkmaktadır.

O-Tama ve Okada'nın iletişimi ve ilişkisi, 1800'lerin sonunda Japonya'daki gelenek-modernlik gerilimine benzerlik göstermektedir. O-Tama, yüzü geleceğe dönük olsa da geleneklerin kendisini frenlediği bir karakterken, Okada modernliği temsil etmektedir.

Mori, romanda bu metaforları kullanarak O-Tama ve Okada'nın "kaderini" belirleyen tanışma ve tam anlamıyla bir araya gelememe hikayesiyle ortaya çıkar. İmkansız değil belki ama eksik bir aşk hikayesi bu. Kişilik çözümlemelerinin önemli bir yer tuttuğu 'Yaban Kazı'nda Mori, iki ana karakterin penceresinden bakarak Japon edebiyatında önemli bir noktada yer almaktadır.

Her şey bir yana, bu kitabı okumak insanı o kadar meraklandırıyor ki nasıl bitirdiğinizi anlamıyorsunuz. 2. Dünya savaşı sonrası Modern Japon edebiyatının ilk yazarının eseri olması ayrı güzeldi. Mutlaka okumaktan zevk alacağınız bir kitap.

"VIKTOR HUGO - Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitap İncelemesi"



Victor Hugo

Victor Hugo, tarihte ölüm cezasına karşı olan nice aydınlardan biridir. Bu cezanın yanlışlığını ve kaldırılması gerektiğini halka ve diğer yetkili kişilere

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü isimli eserinde anlatmaya çalışmıştır.

İdam cezasının acımasızlığına odaklanarak, insanların başkalarına ne kadar acımasız davrandıklarını ve hayatın ne kadar değerli olduğunu vurgulamaya ne kadar çok çalışmış olduğu ortada duran bir gerçek. Bunun yanı sıra eserde, dönemin adalet sistemi eleştirilerek mahkûmların hayatının yalnızca hâkimin birkaç sözüne bağlı olması vurgulanmaktadır. Benim en çok etkilendiğim kısım hiç şüphesiz romanın sonuydu. Halkın idam cezasını heyecanla, korkunç bir zevk ve iştahla izlemesi çok acı.

Victor Hugo

Victor Hugo, muhtemelen böyle bir ana şahit olmuş. Eserini başarılı bir şekilde kurgulamış fakat bu yazılanların yalnızca kurgudan ibaret olduğunu söylemek doğru olmaz. Yazarın öfkesini, acıma duygusunu, ruh hâlini her satırında hissetmek mümkün;

“İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.”

Anlatılanlar genele bakıldığında realist gibi görünse de başkarakter olan idam mahkûmunun romantik bir kişiliğe yakın olduğunu açıkça görebiliyoruz. Mahkûm, kaçınılmaz sonunu beklerken beş hafta boyunca çoğunlukla karamsar, yer yer umutlu bir ruh hâline bürünüyor.

Victor Hugo

Victor Hugo o kadar başarılı ki okurken kendini bu karakterin yerine koymayan var mıdır merak ediyorum.

Okumayı bitirdiğimde, kendimi giyotin masasında o mahkûmla beraber infaz edilmiş gibi hissediyordum. Oldukça derin izler ve düşünceler içinde bırakan

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü'nü herkese öneriyorum.


"MARK WOLYNN - Seninle Başlamadı Kitap İncelemesi"

Bu kadar karmaşık olan bu konuları gayet basit, samimi, etkileyici, ve sıcak bir dille yazması, Mark Wolynn 'un bilgisi karşısındaki ha...

Bu Ay En Çok Okunanlar