Son sayfasını çevirdiğimde sanki çok yakın bir dostuma veda etmiş gibi hissettim!
Jack London, sen ne yaptın?
Gerçekten Büyüleyici bir eserdi. Romanın karakterleri ve olay örgüsü, yazarın kendi yaşamından da izler taşırken, aynı zamanda sınıfsal ve toplumsal sorunları da ustaca ele almıştı.
Martin Eden'in kendini eğiterek başarıya ulaşma hikayesi, beni derinlemesine düşünmeye sevk etti. Romanın bir diğer güçlü yönü, aşkın ve ilişkilerin karmaşıklığıydı. Martin'in Ruth Morse'a olan aşkı, onun başarısına olan inancını güçlendiriyor, ancak sonunda onun düşüşüne de neden oluyor. Ruth'un ailesiyle olan farklılıkları ve onun kendi hayallerine olan inancının sarsılması, Martin'in hayatında bir dönüm noktası oluyor.
Kitap boyunca, Martin Eden'in hayatındaki değişimleri takip ederken, onun hayatındaki çatışmaları da birlikte yaşadım. Ayrıca Martin'in kişisel gelişimi, benim de kendimi sorgulamama neden oldu ve bana bir çok umut dolu mesaj verdi.
İkinci eleştiri konusu ise romanın sınıfsal ayrımcılık ve yoksulluk gibi toplumsal konulara yaklaşımı eleştirilebilir.
Jack London'ın sosyalizme yakın bir ideolojiyi benimsediğini ve bu nedenle romanın bazı yerlerinde propagandistik (tanıtıcı da denilebilir) bir yaklaşım sergilediği düşünülebilir.
Ancak, her şeye rağmen,
" Martin Eden "
Jack London'ın en iyi eseri olduğunu bana kanıtladı. Okunması gereken edebi bir başyapıttır.
Herkesin şiddetle okumasını tavsiye ederim!
Hoşçakal Martin Eden...